9 Ocak 2015 Cuma

Hikaye başlangıcı

     Alın,morun dağım dağım dağıldığı bir kar öncesi gökyüzünde herhangi bir yere konmaya çalışan fırtına cebelleşicisi martı.Sabit bir yer yok,yerle yeksan sanki sema. Ekmeğin suyla ıslatılıp ıslatılıp atıldığı bir köşe tutmuştu o martı,yakışıklı serçeler,eski kulağı kesik,asırlık kara kargalarla. Hava da griydi,aldı,mordu,soğuktu ve kendini soğutmaya devam ediyordu. Telekleri büküm büküm buzayazmıştı.

-Gel bakim buraya,nolmuş sana böyle.

İrkildi,kurşuni ağırlık çökertmişti olduğu yerde donayazan ekmekleri gagalarken.

Bu orta yaşlı bir kadındı.Pis bir apartman arasıydı burası da.Kadın sanırım burada yaşamıyordu,ekmeği bulacak bir tipi yoktu.Köylüydü,sımsıcaktı,samimiydi. Daha önceleri bunu amcası söylemişti ona: "Köylerin olduğu yerdeki insanlar sıcaktır,çünkü toprağın değerini bilirler ve toprakla beslenir onlaréBir köylüden sana ancak beslenemezse zarar gelir ki bu çelimsizlikle ondan da korkma Seagal."demişti.

Kemikli elli kadın kuşu eline aldı.evirdi çevirdi.
- Senin kanatların donmuş,böyle çok uzağa gideceğini sanmam.
Darı kokulu ekşi ruhlu bir yere götürdü onu.Köşede ince sacdan soba kızarmaya yakındı.Kuşu,Seagal'i leğenin içine koydu kadın,sobanın yanına doğru yaklaştırdı.Titrek bir gaz lambasının ışık seviyesi artırıp odadan çıktı.

13 Mart 2013 Çarşamba

Mutluyum,mutlusun,mutluyuz.

         Son 1 ayda hayatımda çok şey değişti. Kendimi dünyanın çevresinde dönen ay gibi hissediyorum. Öyle bir çekim gücü vardı ki bir yörünge bulmamam imkansızdı.Seviyorum.O da beni seviyor,biliyorum.Beni ben olduğum için seviyor.Yani beni,karakterimi,alışkanlıklarımı şekillendirmeye çalışmıyor.Olduğum gibi olmam onun hoşuna gidiyor. Bende onu olduğu gibi seviyorum. İkimizde de biraz ürkeklik vardı,başta ama çabuk dağıttık.Yanlış insanların kazandırdığı tecrübelerdi bunlar.Önyargılar,pesimist düşünceler. İnanamadı başlangıçta bana,her şeyin bu kadar mükemmel başlamasına...Bense ne kadar çok beklemiştim onu.Buldum.O da beni bulduğunu hissetmişti duygularımdan. Bu kadar mutlu olmaya alışık değildik,alışıyoruz zamanla.Keyifli dakikalar saatler geçiriyoruz. Her zaman konuşacak bir konu buluyoruz,o kadar güzel gülüyor ki. Daha önce bu kadar içten gülümseyen birini tanımamıştım ben,görmemiştim.İyi ki karşıma çıktı,iyi ki tanıdım onu. Artık daha umutlu gözlerle bakıyorum hayata,bu hep onun eseri.Kendimin bile farkında olmadığım özelliklerimi görüyor. Ve ben bunları duydukça şaşırıyor,kendimi ne kadar az tanıdığımın ayırdına varıyorum.Evet,beni benden iyi tanıyor,biliyor,gözlemliyor.

Seni çok seviyorum.İyi ki hayatımdasın...Aşkın varlığına inancımı yitirdiği sanmıştım.  Yanılmışım.

10 Şubat 2013 Pazar

Alık

          Giyindi,kapıyı hızla çekip kapattı.Kapıyı hışımla kilitleyip asansörün düğmesine bastı. Aslında bir yere geç falan kaldığı yoktu. O gün üzerindeki kırgınlığı bir şekilde atması lazımdı zira bugün bir kızla tanışacaktı. Normalde olmadığı kadar uyuşuk bir gündeydi ve  o böyle değildi.

         Hızlı adımlarla otobüs durağına ilerledi. Gökyüzünde gri bulutlar topladığı yağmur taneciklerini dökmekle meşguldü. Ve hep o şemsiyesiz çıkmasına mukabil yağmura yakalanırdı. Olsun.Yağmuru severdi,ama şu an saçları?Ne olursa olsun,yağmur iyiydi.


        5-10 dakika sonra otobüs geldi. Haftasonları oturacak yer bulunurdu bu iett otobüslerinde.Haftaiçi sabahlarıysa tribün.Çiftkatlının çiftinci katında bir yere oturdu.Çantasından kitap çıkardı,okumaya başladı.Hep imrendiği bir şeydi kitap yazmak...Kafasında bir yerlerde kitap yazmak vardı ama kitap yazacak donanımı var mıydı?Kitap yazanların hep toplumdan kendini soyutlamış insanlar olduğunu düşünürdü. Belli bir konuda,akademik bir yapıt ortaya koymak değildi amacu elbet.Roman,hikaye,şiir kitabı gibi bir kitaptı yazmak istediği...Bilmiyordu belki daha bilecek çok şey vardı önünde.Bir süre sonra kitap elinde uyuyakaldı...


     Hayatında unutamayacağı o gün işte böyle başlamıştı...

3 Şubat 2013 Pazar

Yazmadığım süre içinde...

              Bir süredir yazmadığımı farketttim ve bir şeyler yapmam gerektiğini de. Çalkantılı bir süreç geçirdim hayatımda yazmadığım süre içinde. Sıkıntılı bir ilişki,sıkıntılı olduğu hissedildiği an kangren olmuş bir kol gibi kesilip atılmalı. Eğer bu yapılmazsa sadece zaman kaybetmiş olur insan. Ve zaman geri getiremediğimiz bir şey,o yüzden değerli. Üzülmek,sevinmek,aşık olmak tekrar yaşanabilecek duygular ama zaman kaybetmek bunlarla mukayase edildiğinde daha üzücü bence.

             Dinginliğime erişeceğim günü iple çekiyorum. Büyüdükçe o güne daha çok yaklaştığımı hissetmek çok güzel. İki hafta önce 28 yaşına girdim. Liseden mezun olalı 10 sene,üniversiteden mezun olalı 5 sene olmuş. Zaman ne kadar çabuk geçiyormuş meğer. İdeallerim,hayata dair beklentilerim,başarılarım,başarısızlıklarım,sevdiklerim,sinir olduklarım,takıldığım arkadaşlarım...Hepsi ne kadar değişti. Ya da değişmek zorunda kaldı. Veyahutta benim tarafımdan cebren değiştirildi,bilmiyorum. Etraflıca düşünmedim. Bildiğim hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığı. Hayat işte, tıpkı insanların bir ağacın dallarını oluşturup farklı yerlerden meyveler vermesi gibi. Kimisi acı kimisi tatlı.Kimisi ekşi kimisi çürük...

           Kışın insan farkında olmadan kilo alıveriyor. Hele insanın vücut yapısı benimki gibi hemen kilo almaya çok müsaitse...Halı saha maçlarıma bir süre eskisi gibi iştirak edemedim.Tekrardan yoğunlaşsam iyi olacak zira göbeğim çıkmaya başladı. Sonra kızlar beğenmez beni...

         Roman yazmak gibi bir amacım vardı. Hala var ama faaliyet yok. Çok yazmak için çok okumak gerekiyor sanırım. Okudukça insanın dimağı açılıyor,farklı cümle kalıpları kurabiliyor buluyor kendini. Sosyal medyaya çok vakit ayırıyorum,son günlerde. Bil ve fethet isminde bir facebook aplikasyonu musallat oldu bu aralar. Türkiye haritasını bölümlemişler ve sen haritayı tamamen fethetmeye çalışıyorsun. 3 kişi yarışıyor yarışmada,ilk aşamada toprak paylaşımı yapılıyor,sonra birbirine saldırılar düzenliyorsun,soruları bildikçe hakimiyet alanın genişliyor,haliyle puanın da artıyor.Hırs yaptırıyor insana.Bazen çok absürt sorular çıkabiliyor ama genelde bilmediğim şeyleri öğreniyorum. O yönüyle boş bir vakit geçirmemiş sayarak kendimi teselli ediyorum oyundayken.

Şimdilik bu kadar kafi...












9 Aralık 2012 Pazar

Duman - Gönül


7 Aralık 2012 Cuma

Kişisel sıkıntıların dışa vurumları

   Pek iyi yazdığım söylenemez. Zaten hep böyleydim,böyle de devam edeceğe benziyor. Artık eskisi kadar kitap da okumuyorum.Bu internet sanırım iyi bir şey değil,bağımlılık yapıyor farkında olmadan.
 Bazen hayatta artık yapacak bir şey kalmadığını düşünüyorum. Gerçekten öyle miydi? İnsan yalnız kalınca düşünüyor,belki de o zamana kadar düşünmediklerini.Geçirdiği seneler,çektiği sıkıntılar... Bireyselleştik belki böylece kavramların içini boşalttık. Anlam vereceğimizi düşündüğümüz her şeyin anlamsız gelmesi de bu iç boşaltma merasiminden kaynaklı belli ki.

     Önceden(bir kaç sene öncesi) hedefler koyardım kendime. Yapacaklarımı tezahür ederdim gözümde. Bunların bir kısmını başardım,bir kısmı da stepne plan doğrultusuna meyletti. Yine kendime hedefler koymaya çalışıyorum ama o hedeflere ulaşacak gücü bulamıyorum kendimde. Belki de yaşlanıyoruz,onun etkisi bilemiyorum. Ama artık eski isteğim,şevkim,hırsım yok. Kendimi bildim bileli keskin hırslarım olmadı. O duygudan az biraz varsa da buraya kadarmış demek. Artık o da kalmadı.


Boşluktayım. Tutunacak bir yer yok. Tutunsam da her an bırakacakmışım gibi.Bilmiyorum,belki de birini sevmeliyim artık. Evet,birini sevmeliyim ama ya üzülürsem? İnsanın geçmiş tecrübelerinin duvarını aşamaması ne kötüymüş. Birini sevmekten korktuğunuz an bununla yüzleşirsiniz. Heybetli bir duvar,üzüntü tuğlalarıyla örülmüş. Sizi üzenlerin imecesiyle inşa edilmiş muazzam bir önyargı abidesi! Ama ama kimin önyargıları yok ki?Yoksa sadece ben de mi var bu?Bilemiyorum,bildiğim sadece Saint-exupery gibi boşlukta yol almam.O fiziken fezada,bense ruhen.